PSİKO-SOSYAL GELİŞİM DÖNEMLERİ ve İNTİHAR1
PSİKO-SOSYAL GELİŞİM DÖNEMLERİ ve İNTİHAR
İntihar belirli bir yaşla sınırlandırılabilecek bir
olgu değildir. İnsan yaşamının her evresinde,
farklı oranlarda da olsa kendini gösterir.
İlkel insandan günümüze değin intihar
olaylarının süregeldiğini belirtmemize rağmen,
günümüz çağdaş toplumlarında büyük artışlar
göstererek başlıca toplumsal sorunlardan büyük
artışlar göstererek başlıca toplumsal
sorunlardan biri haline gelmiştir. Toplumsal
farklılıkları bir an dikkate almasak bile,
genellikle çağdaş dünyada intihar olayları
belirli ortak özellikler göstermektedir;
erkeklerde kadınlara oranla fazla olması,
teşebbüslerde ise kadınların fazlalığı gibi. Bu
nedenle intihar olgusunu çağdaş toplumdaki
insanın psiko-sosyal gelişim dönemleri içinde de
incelemek gereklidir.
İnsan ancak mutluluk için verdiği savaşta yenik
düştükten sonra trajik bir son arar. Aranılan bu
mutluluk ise, her yaş döneminde farklılıklar
gösterir. Bu nedenle doğaldır ki, her dönemde
karşılaşılan sorunlarda da farklılıklar olacaktır.
İntihar nedenlerini ortaya çıkarma yolunda
yapılan her çalışmada öncelikle, bu yaş
dönemlerindeki farklı sorunları ortaya çıkarmak
zorunludur.
Ayrıca sorunun bu boyutu üzerinde özellikle
durmak öyle sanıyorum ki, psikolojik ve
sosyolojik açıklamalar arasındaki uçurumu
ortadan kaldırmak için gerekli olan en temel
noktadır. Durum böyle olunca, intihar olgusunun
toplumsal boyutu yanında kişisel boyutuna da
değinmek zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
Konuyu açıklamada bakış açısını bu şekilde
genişletmek, sosyolojik alandan çıkarak sosyal
psikolojik bir platforma kaydığımız kanısını
uyandırıyorsa da, yarattıkları insan modeliyle
çağdaş toplumsal güçlerin intiharlar üzerindeki
etki derecelerini açığa çıkarmakta ve dolayısıyla
sosyolojik açıklamaların ne denli önemli
olduğunu vurgulamaktadır.
İnsanın psiko-sosyal gelişimini pratikte kesin
çizgilerle ayırmak hemen hemen imkansız
gibidir. Çünkü, gelişim dönemleri her insanda
aynı değildir ve her dönem geçmiş dönemler
üzerinde gelişir. Fakat, teorik olarak kolaylık
sağlaması bakımından böyle bir yaş sınırının
çizilmesi de gereklidir.
Burada çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık
olarak ayırdığımız psiko-sosyal gelişim
dönemlerin hangi yaşlarla sınırlandırıldığını
açıklayacağız.
Çocukluk dönemi, doğumdan itibaren bebeklik
olarak adlandırılan dönemi de kapsayan,
fiziksel ve özellikle cinsel değişmeye kadar olan
devredir. Bu dönemin 0-11 yaşları arasında
olduğu kabul edilir; fakat, kız çocuklarda cinsel
gelişim erkek çocuklara oranla daha önce
olmakta ve erkek çocuklarda bu dönem 12-13
yaşlarına kadar uzayabilmektedir.
Ergenlik ve gençlik dönemleri uzun zaman aynı
şey olarak kabul edilmiştir. Yeni yeni bu iki
dönemin farklı olduğu, ayrı karakteristik
özellikler gösterdiği ortaya çıkarıldı. Ergenlik
döneminin 11-15 yaşları arasını kapsadığı;
gençlik döneminin ise, UNESCO’nun da kabul
ettiği gibi, 15-25 yaşları arasını kapsadığı
söylenebilir. Fakat burada her iki dönem
birleştirilerek tek bir başlık altında toplanmıştır.
Yetişkinlik dönemi, 25-55 yaşları arasını
oluşturur. Fakat bu sınırlar içinde farklı
özellikler gösteren iki alt grup görülmektedir. Bu
nedenle, 25-35 yaşları arasındakileri genç
yetişkin, 35-55 yaşları arasındakileri ise orta
yaşlı ya da olgun olarak adlandırmak
mümkündür.
Yaşlılık döneminin, yaşdönümü ya da adet
kesilmesi diye adlandırılan devreyle başladığı
söylenirse de, bu, herkeste ortak olan bir devre
değildir. Bu nedenle özellikle çağdaş
toplumlarda objektif bir ölçüt olabilen emeklilik,
yaşlılık devresinin başlangıcı olarak ele
alınmalıdır. Bu ise genellikle 55 yaş civarıdır.
Dönemlerin sınırlarını böyle belirledikten sonra,
şimdi her dönemde kişileri intihara kadar
sürükleyebilen ortak sorunlara değinebiliriz.