İNTİHARIN BİYOLOJİK NEDENLERİ
İNTİHARIN BİYOLOJİK NEDENLERİ
Bazı araştırmacılar intihara insanın biyolojik yapısının
neden olduğunu savunmuşlardır. Bu tür görüşler
insanın beden yapısının, kalıtımın veya bedendeki
kimyasal değişiklerin intihara doğrudan neden
olabileceği görüşündedirler.
Beden yapısının intihar nedeni olduğunu savunan
Sheldon’a göre endomorfik tipler (şişman ve neşeli
kişiler) intihara karşı nefret beslerler; oysa ektomorfik
tipler (zayıf ve duygusal kişiler) hassas kişilikleri
dolayısıyla sık sık intihar eğilimınde bulunurlar. Yani
Sheldon, şişman kişilerin intihar etmediklerini
savunmaktadır. Oysa birçok araştırma, aşırı
şişmanların da, zayıflar gibi, normal ağırlıklı kişilere
göre daha çok intihar ettiğini ortaya çıkarmıştır. Bu
tür kişilerde intihar oranının yüksek olmasını ise,
toplumun bu tip kişilere karşı takındığı alaycı
tavırlarda aramak daha gerçekçi olacaktır. Çevredeki
kişilerin “cılız, sıska, fıçı, dobiş vb.” gibi alaycı
ifadeleri bu kişilerde olumsuz duygular uyandırarak
bunalıma itmekte ve intihara sürükleyebilmektedir.
Kalıtımın intihar üzerindeki etkisini anlayabilmenin en
geçerli yollarından biri ikizleri incelemektir. Eğer tek
ve çift yumurta ikizlerinde farklı oranlar bulunursa,
kalıtımın belirli ölçüler içinde etkisinin olduğunu
söyleyebiliriz.
İntiharda kalıtımın etkisinin olup olmadığını anlamak
için tek ve çift yumurta ikizlerini inceleyen Kallman,
bunlarda farklı bir intihar davranışı bulamamıştır.
Kalıtımın intihar üzerinde etkisi olsaydı çocuklarda
oranın daha yüksek olması ve her iki cinsiyette de
aynı oranda olması gerekirdi. Oysa, çocuklarda
intihar oranı oldukça düşüktür ve her iki cinsiyetin
intihar oranları arasında oldukça bütük farklılıklar
vardır.
Bazı araştırmacılar cinsiyetler arasındaki farklılığı
cinsiyet hormon seviyesinde aramaktadırlar. Bu tür
araştırmalar daha çok kadınlar üzerinde yapılmıştır.
Çünkü erkeklerde cinsiyet hormon seviyesi birkaç yıl
sabit kalmakta; oysa kadınlarda kısa bir sürede
hormon seviyesinde değişiklikler olmaktadır.
Kadınların adet dönemlerinde intihar oranlarında artış
gözlenmiştir. Yumurtlama, kanama, adet-öncesi
dönemler kadınlarda intihar için genellikle ortak
günlerdir. Çünkü bu zamanlarda kadınlar sinirli,
gergin ve sıkıntılı olmaktadırlar. Bu durum ise intihara
uygun bir zemin oluşturmaktadır.
Irklar arasındaki oransal farklılıkları, bazı
araştırmacılar biyolojik bir nedene bağlama
eğilimindedirler. Örneğin, zencilerde intihar oranları
beyazlara göre daha düşüktür. Fakat bunun nedeni
biyolojik olmaktan çok, toplumun değişik ırklara olan
tepkilerinde ve sosyal baskısında yatmaktadır.
Ayrıca, aynı ırka mensup olan değişik toplumlarda ve
bir toplumun değişik bölgelerinde intihar oranları aynı
değildir.
1970’li yılların başlarında, ağır bunalım geçiren
hastaların beyin sıvılarındaki kimyasal maddeleri
inceleyen Marie Asberg isimli bir psikiyatrist ilginç bir
sonuç buldu. İncelediği hastaların büyük bir çoğunda,
beyin sıvısındaki 5HIAA (5-Hidroksindoleasetik asit:
Beyinde neşe ve duyguyu etkileyen temel
maddelerden erotonin’in parçalanma ürünüdür.)
değişimi çok azdı. Üstelik, intihar eden ya da intihar
girişiminde bulunan hastalarda bu oran daha da
düşüktü. Sağlam kişilerde 19.8 nanogram/mm (1
nanogram, gramın milyarda biridir.) olan 5HIAA
düzeyi, hastalarda 16.3’dü. Hastaların çok düşük
5HIAA’lıları şiddetli intihar yöntemlerini seçerken;
daha yüksek olanları ılımlı yolları seçmişler ve hiçbiri
de kendini öldürememiştir. Ancak bu araştırma
sonucunda kesin bir yargıya varılamadı. Araştırmayı
yürüten Asberg; “Bana kalırsa, düşük 5HIAA intihar
olayını belirlemiyor, yalnızca insanları çevrenin
etkisine daha açık tutuyor” diyerek, intihar üzerindeki
psikolojik ve özellikle de toplumsal faktörlarin
etkilerini gözarde etmememiz gerektiğini
vurgulamaktadır.