1#title{display: none;} h2#title span {display: none;} div.header{display: none;} li.nav_element{list-style-type: none;} li.nav_element{display: none;} /******************************************** AUTHOR: Erwin Aligam WEBSITE: http://www.intiharzamani.tr.gg/ TEMPLATE NAME: intiharzamani TEMPLATE CODE: S-0019 VERSION: 1.0 DATE: November-07-2007 *******************************************/ /******************************************** HTML ELEMENTS ********************************************/ /* top elements */ * { margin: 0; padding: 0; outline: 0; } body { background: #caced1; font: 70%/1.5em Verdana, Tahoma, arial, sans-serif; color: #777; text-align: center; margin: 15px 0; } /* links */ a, a:visited { text-decoration: none; background: inherit; color: #FB9233; } a:hover { text-decoration: underline; background: inherit; color: #93C600; } /* headers */ h1, h2, h3 { font-family: 'Trebuchet MS', Tahoma, Sans-serif; } h1 { font-size: 180%; font-weight: normal; color: #555; } h2 { font-size: 160%; color: #88ac0b; font-weight: normal; } h3 { font-size: 135%; color: #666666; } /* images */ img { background: #fff; border: 1px solid #E5E5E5; padding: 5px; } img.float-right { margin: 5px 0px 10px 10px; } img.float-left { margin: 5px 10px 10px 0px; } h1, h2, h3, p { margin: 10px 15px; padding: 0; } ul, ol { margin: 5px 15px; padding: 0 25px; } code { margin: 5px 0; padding: 15px; text-align: left; display: block; overflow: auto; font: 500 1em/1.5em 'Lucida Console', 'courier new', monospace ; /* white-space: pre; */ border: 1px solid #E5F0FB; background: #F4F8FD; } acronym { cursor: help; border-bottom: 1px dotted #777; } blockquote { margin: 10px 15px; padding: 0 0 0 25px; font: bold 1.3em/1.5em "Trebuchet MS", Tahoma, arial, Sans-serif; color: #2361BA; border: 1px solid #E5F0FB; background: #F4F8FD url(https://img.webme.com/pic/u/ugraburaya2/quote.jpg) no-repeat 8px 6px; } /* start - table */ table { border-collapse: collapse; margin: 10px 15px; } th strong { color: #fff; } th { background: #306bc1 url(https://img.webme.com/pic/u/ugraburaya2/button-bg.jpg) repeat-x 0 0; height: 35px; padding-left: 12px; padding-right: 12px; color: #fff; text-align: left; border: 1px solid #306bc1; border-bottom-width: 2px; } tr { height: 32px; background: #fff; } td { padding-left: 12px; padding-right: 12px; border: 1px solid #E5F0FB; } /* end - table */ /* form elements */ form { margin:10px 15px; padding: 10px 0; border: 1px solid #E5F0FB; background: #F4F8FD; } fieldset { margin: 0; padding: 0; border: none; } legend { display: none; } label { display:block; font-weight:bold; margin: 7px 0; } input { padding:3px; border: 1px solid #E5F0FB; font: normal 1em Verdana, sans-serif; color:#777; } textarea { width:400px; padding:3px; font: normal 1em Verdana, sans-serif; border: 1px solid #E5F0FB; height:100px; display:block; color:#777; } input.button { font: bold 12px Arial, Sans-serif; height: 28px; margin: 0; padding: 2px 3px; color: #fff; background: #306bc1 url(https://img.webme.com/pic/u/ugraburaya2/button-bg.jpg) repeat-x 0 0; border: 1px solid #306bc1; } /* search form */ .searchform { background-color: transparent; border: none; margin: 0; padding: 5px 0 5px 0; width: 180px; } .searchform p { margin: 0; padding: 0; } .searchform input.textbox { width: 110px; color: #777; height: 20px; padding: 2px; border: 1px solid #D2E8F7; vertical-align: top; } .searchform input.button { width: 55px; height: 26px; padding: 2px 5px; vertical-align: top; } /******************************************** LAYOUT ********************************************/ #wrap { width: 790px; background: #CCC url(https://img.webme.com/pic/u/ugraburaya2/content.jpg) repeat-y center top; margin: 0 auto; text-align: left; } #content-wrap { clear: both; width: 760px; margin: 5px auto; padding: 0; } #header { position: relative; height: 131px; background: #caced1 url(https://img.webme.com/pic/u/ugraburaya2/header.jpg) no-repeat center top; padding: 0; color: #fff; } #header h1#logo-text a { position: absolute; margin: 0; padding: 0; font: bolder 55px 'Trebuchet MS', Arial, Sans-serif; letter-spacing: -3px; color: #fff; text-transform: none; text-decoration: none; background: transparent; /* change the values of top and left to adjust the position of the logo*/ top: 18px; left: 35px; } #header p#slogan { position: absolute; margin: 0; padding: 0; font: bold 13px 'Trebuchet MS', Arial, Sans-serif; text-transform: none; color: #FFF; /* change the values of top and left to adjust the position of the slogan*/ top: 80px; left: 50px; } /* header links */ #header #header-links { position: absolute; color: #C6DDEE; font: bold 14px"Trebuchet MS", Arial, Tahoma, Sans-serif; top: 20px; right: 20px; } #header #header-links a { color: #fff; text-decoration: none; } #header #header-links a:hover { color: #D4FF55; } /* navigation */ #menu { clear: both; margin: 0 auto; padding: 0; background: #81C524 url(https://img.webme.com/pic/u/ugraburaya2/menu.jpg) no-repeat; font: bold 16px/40px "trebuchet MS", Arial, Tahoma, Sans-serif; height: 40px; width: 790px; } #menu ul { float: left; list-style: none; margin:0; padding: 0 0 0 20px; } #menu ul li { display: inline; } #menu ul li a { display: block; float: left; padding: 0 12px; color: #fff; text-decoration: none; background: url(https://img.webme.com/pic/u/ugraburaya2/sep.jpg) no-repeat 100% 100%; } #menu ul li a:hover { color: #3b5e0b; } #menu ul li#current a { color: #3b5e0b; } /* Main Column */ #main { float: left; width: 555px; margin: 0; padding: 20px 0 0 0; display: inline; background: url(https://img.webme.com/pic/u/ugraburaya2/box.jpg) no-repeat; } #main h2 { font: normal 180% 'Trebuchet MS', Tahoma, Arial, Sans-serif; padding: 0; margin-bottom: 0; color: #2666c3; } #main h2 a { color: #2666c3; text-decoration: none; } #main p, #main h1, #main h2, #main h3, #main ol, #main ul, #main blockquote, #main table, #main form { margin-left: 20px; margin-right: 25px; } #main ul li { list-style-image: url(https://img.webme.com/pic/u/ugraburaya2/bullet.gif); } /* Sidebar */ #sidebar { float: right; width: 195px; padding: 0; margin: 10px 0 0 0; color: #777; } #sidebar h2 { margin: 15px 5px 10px 5px; font: bold 1.4em 'Trebuchet MS', Tahoma, Sans-serif; color: #555; } #sidebar p { margin-left: 5px; } #sidebar ul.sidemenu { list-style: none; text-align: left; margin: 7px 10px 8px 0; padding: 0; text-decoration: none; border-top: 1px solid #A9D4EF; } #sidebar ul.sidemenu li { list-style: none; padding: 4px 0 4px 5px; margin: 0 2px; color: #777; border-bottom: 1px solid #D2E8F7; } * html body #sidebar ul.sidemenu li { height: 1%; } #sidebar ul.sidemenu li a { text-decoration: none; color: #1773BC; } #sidebar ul.sidemenu li a:hover { color: #333; } #sidebar ul.sidemenu ul { margin: 0 0 0 5px; padding: 0; } #sidebar ul.sidemenu ul li { border: none; } /* Footer */ #footer { color: #C6DDEE; background: #caced1 url(https://img.webme.com/pic/u/ugraburaya2/footer.jpg) no-repeat center top; clear: both; width: 790px; height: 57px; text-align: center; font-size: 90%; } #footer p { padding: 10px 0; margin: 0; } #footer a { color: #fff; text-decoration: none; } /* post footer */ .post-footer { background: #F4F8FD; padding: 5px; margin: 20px 25px 0 25px; border: 1px solid #E5F0FB; font-size: 95%; } .post-footer .date { padding-left: 0px; margin: 0 5px; } .post-footer .comments { padding-left: 0px; margin: 0 5px; } .post-footer .readmore { padding-left: 0px; margin: 0 5px; } .post-by { font-size: .95em; margin-top: 0; } /* alignment classes */ .float-left { float: left; } .float-right { float: right; } .align-left { text-align: left; } .align-right { text-align: right; } /* display and additional classes */ .clear { clear: both; } //-->




intiharzamani

İNTİHARIN PSİKOLOJİK NEDENLERİ





İNTİHARIN PSİKOLOJİK NEDENLERİ


İntihar, özellikle yüzyılımızda, psikiyatristlerin ve
psikologların ilgilendikleri en önemli konulardan biri
durumuna gelmiştir. Bu alanlarda konu ile ilgilenenler
intiharı kişinin bir sorunu olarak ele almışlar ve
toplumsal koşullara gereken önemi vermemişlerdir.

Psikiyatrist ve psikologlar, sosyolojik açıklamaları
eleştirerek, Neden şu kişi değil de, bu kişi intihar
ediyor?
sorusuna kişilerin psikolojik yapılarına inerek
cevap aramışlardır. Bu tür görüşler birçok yönden
eksiklik göstermelerine rağmen, yine de intiharın
nedenlerini açıklayabilmede önemli katkılarda
bulunmuşlardır.

Psikiyatri ve psikolojinin nerede ayrıldıkları, bu iki
bilimin farklılığı tam olarak belirlenememektedir.
Birbiri içine geçen bu tür görüşleri ayırabilmek güç
olduğu için iki bilim dalının görüşleri de tek bir başlık
altında toplanmıştır. Önce kısaca psikiyatrinin bakış
açısına değinilecek ve daha sonra ise psikoloji
alanında geçerlilikleri hala tartışma konusu olan bazı
teoriler üzerinde durulacaktır.

Psikiyatrinin intihar olgusu karşısındaki tutumu
oldukça ilginçtir. Bu tutum, çok uzun bir süre
boyunca intihar problemini herhangi bir akıl hastalığı
teşhisi koyarak halletme gibi kestirme olmuştur.

Ruhsal bozukluğu olan hastalarda kendi canlarına
kıyma olaylarına oldukça sık rastlanır. Bu verilerden
hareket eden psikiyatristler her intihar olayına bir akıl
hastalığı damgası vurmak ve sorunu akıl
hastahanelerinin içerisinde halletme eğiliminde
olmuşlardır. Oysa, istatistikler delilikle intihar
arasında zorunlu bir bağ olmadığını, ikisinin de
frekanslarının hiç uyuşmayan değişiklikler
gösterdiğini ortaya çıkarmıştır. Bazı akıl hastalarının
bilinçsizce canlarına kıymalarını intihar olarak ele
alamayacağımız gerçeği bir yana; günlük hayatta
normal olarak kabul edilen kişilerin intihar oranları
yanında, akıl hastalarının sözde intihar oranı
önemsenmeyecek kadar küçük bir yüzde teşkil
etmektedir.

Günümüzde bile psikiyari bu eğilimini korumaktadır.
İntihar eden bir kişi amok sendromu, histerik kişilik,
affektif psikoz, psikotik depresif ve manik depresif
psikoz, yaşdönümü depresyonu vb. gibi
hastalıklardan birine sokulmaktadır. Bunların
gerçeklik payları olduğu inkar edilemez; ancak bu
kişilik yapılarının oluşmasında kişinin ailesinin,
çevresinin ve toplumun önemli payı vardır ve bunları
dikkate almadan intiharın nedenlerini açıklamak
imkansız olmaktadır.

Bourdin ve Esquirol gibi Fransız psikiyatristleri intiharı
patolojik bir olay sayarlar. Esquirol’a göre, intihar
eden kişi bu davranışı aşırı bir hezeyan halindeyken
yapar. Fakat intiharı delilik olarak ele alan bu görüşün
ömrü fazla uzun olmamıştır.

Daha sonraki yıllarda intiharı psikopatolojik yoldan
açıklamaya çalışan Delmas, sosyolojik teorileri
reddederek, intiharda önemli olan noktanın insandaki
ölüm isteği ve iradesi olduğunu söyleyerek intihar
determinizminin tamamen kişisel bir determinizm
olduğunu söylemiştir. Kişi yaşamak mümkünken
ölümü seçer
demektedir. Sözde intiharları bir yana

bırakan Delmas’a göre gerçek intiharın nedeni üç
değişik halde belirir:

1.      Çöküntü halleri ya da melankoli nöbetleri,

2.      Kronik, devamlı çöküntü halleri ya da yapıdan
ileri gelen çöküntü halleri,

3.      Yapıdan ileri gelen aşırı heyecanlılıktaki son
dönemler.

Delmas’a göre intiharlarda %90 oranında kronik
çöküntü halleri yahut yapıdan ileri gelen çöküntü
halleri neden olmaktadır. Sıkıntı (anxiete) halinin bir
dereceden sonra intihar için yeter sebep olduğunu
ileri süren Delmas, dış nedenlere ve sosyal faktörlere
aşırı heyecan hallerinde bir şok etkisi yapmasıyla
intihara neden olduğu ölçüde önem verir. Başlangıçta
intiharı tamamıyla psikolojik açıdan incelemeye
çalışan Delmas, sonunda bu işi tümüyle yapıya
bağlar; biyolojik bir sorun haline getirir. Delmas’ın
teorisi sonradan birçokları tarafından eleştirilmiştir;
ancak onun en önemli katkısı gerçek intiharı diğer
türlerinden ayırması olmuştur.

Psikoloji alanında intihar konusu ile yakından
ilgilenen teoriler, daha çok psikanalätik teorilerdir. Bu
teorilerin öncüsü ve en çok tanınanı Freud’un
teorisidir. Freud intiharın tam bir açıklamasının hiçbir
yolla yapılamayacağını belirtir. Bundan dolayı, Freud
ve onu takip edenler, sadece intihara zemin
hazırlayan psişik durumları ortaya koymaya
çalışmışlardır.

Freud intiharı saldırganlık olarak ele alır. Çöküntü
halinin dinamiklerini ortaya çıkarmak amacıyla
intiharın açıklamasını denemiştir.
Freud’a göre kişilik
üç tabakadan oluşur:

İd
kişiliğin temel sistemidir; kalıtımsal olarak gelen,
içgüdüleri de içeren ve doğuştan varolan psikolojik
gizilgüçlerin tümüdür. Enerjisini bedensel süreçlerden
alan id, fazla enerji birikimine katlanmaz. Böyle bir
durum ortaya çıkarsa organizmada gerilim yaratır.
Cinsiyet, kendini koruma, saldırganlık gibi içgüdülerin
de bulunduğu id’e, Freud “gerçek ruhsal varlık”
demiştir. Ego ve süperego id’den ayrılarak gelişir.
Ego
, psişenin en önemli kısmıdır, çocuklukta yavaş
yavaş idden ayrılarak gelişir ve kişiliği oluşturur. Dış
dünya ile ilişki kuran, bilince gelen duyuşları,
izlenimleri birbirlerine bağlayan bu kısımdır.
Süperego
ise, çocuğa anababası tarafından
aktarılan, ödül ve ceza uygulamalarıyla pekiştirilen
geleneksel değerlerin temsilcisidir. Egodan ayrılan bu
kısım, id ve egoyu kendi istediği düzene yöneltme
eğilimindedir. Süperego sadece terbiye edenlerin
damgasını taşımakla kalmaz, ayrıca sosyal ve
kollektif bir özü de vardır.

Normal bir insanda kişiliğin bu üç öğesi birlikte,
düzen içinde işler; ego bu düzenlemeyi sağlar. İç
çatışmaysa bu üç öğenin arasında bir çatışma
olmasıdır. İdin arzularına karşı koyan ego bir yandan
da süperegoya uymak ve ona hesap vermek
zorundadır. Yani, bir yandan idin isteklerine uyarak
baştan çıkarılmak, öte yandan süperegonun ahlâk
kurallarıyla tehdit edilmiş olmak her insanda bir iç
çatışma yaratabilir. Eğer kişi normalse çatışma
bilinçte olur ve ego durumu kontrol edebilir. Eğer
çatışma bilinç dışında oluyorsa, durum egonun
kontrolünden çıkar ve nevroz başgösterir.

Tehlike karşısındaki iç çatışmada bazen tehlike
gerçektir ve kişinin dışındadır. Böyle bir tehlike
karşısında insanın içinde bir atılım belirir; kendini
savunmayı dener. Tehlike gerçek bir engelden
geliyorsa, insa saldırıcı kuvvetlerini bu tehlikeye karşı
çevirir ya da ondan kaçma yolunu tutar. Ancak,
savunma olanaksızsa ve bertaraf edemeyeceği bir
tehlikeyle karşı karşıyaysa, acıdan kurtulmanın
başka bir yolu olmadığını görünce bilerek, isteyerek
kendini öldürebilir.

Bir tehlike karşısında bütün canlılar gibi, insanın da
yapacağı şey kendini korumak ya da tehlikeden
kaçmaktır. Bu kaçma iki şekilde olur: biri tehlikeden
uzaklaşarak kaçmak, diğeri ise kendini tehlikenin
içine atarak. Nevrozlu bir kişi ise tehlikeyi açıkça
göremez ve yorumlayamaz. İki zıt kutup arasında
bocalar ve zıt isteklerden istemediğine doğru
sürüklenir. Böylece ölüm, yani intihar meydana gelir.
Ölüm korkusundan azap duyan ve çaresiz
hastalıklara yakalananların, bu korkudan kurtulmak
için kendilerini öldürdükleri gibi.

Freud, “gerçek ruhsal varlık” dediği id üzerinde
görüşlerini yoğunlaştırır. Ona göre her organizmada
cinsiyet ve kendini koruma içgüdülerinden oluşan
“yaşam içgüdüsü” ve buna karşılık da “ölüm
içgüdüsü” vardır. Her organizmada biri yapıc diğeri
yıkıcı olmak üzere iki faaliyet vardır. “Yaşamın
düşünülmeyecek ölçüde uzak bir geçmişte,
düşünemiyeceğimiz bir biçimde cansız bir varlıktan
doğduğu gerçekse, varsayımımıza göre amacı,
yaşamı bir kez daha yokederek nesneleri inorganik
duruma dönüştürmek olan bir içgüdünün de
bulunması gerekir. Bu içgüdüde varsayımımızdaki
kendini yıkma dürtüsünü de bulursak, o zaman bu
dürtüyü her türlü canlı sürecin içinde bulunan ölüm
içgüdüsünün belirtisi olarak kabul edebiliriz.”.

Buna göre, cansız maddeden gelen hayat, yine
cansız organik olmayan maddeye dönme eğilimi
gösterir; ki buna Freud, ölüm içgüdüleri adını
vermiştir.

Freud’a göre, yaşama ve ölüm içgüdüleri devamlı
olarak birbirleriyle savaşırlar. “İnsan ölüm ve yaşam
içgüdülerinin birbirlerine karşı savaştıkları bir alandan
öte bir şey değildir.”. Bu iki farklı içgüdü her insanda
bulunur.

Ölüm içdüdüsünün en önemli türevi saldırganlık
içgüdüsüdür. Freud’a göre bu, insanın kendine
yönelik olan yıkıcı eğilimlerinden kaynaklanır. Çoğu
insanda bu içgüdü yaşam içgüdüsü tarafından
engellenir. Bu iki içgüdü birbiri tarafından engellendiği
gibi, birbirlerinin yerine de geçebilirler. Sevgi nefretin,
nefret sevginin yerini alabilir. Kişi sevdiği
şeyden nefret edebilir. Onu özdeşleştirdiği için
kendini yokederek onu da yokedeceğine inanır.
Freud daha çok içgüdülerle ilgilendiği için, daha
sonra birçok takipçisi tarafından eleştirilmiştir.
Gerçekten de, biyolojik ögelere gerekenden çok
önem veren Freud, sosyal faktörleri hiç dikkate
almamaktadır. Oysa, insanı diğer canlılardan farklı
kılan en büyük özelliği, onun psikososyal bir varlık

olmasıdır.

Erich Fromm, Freud’daki yaşam ve ölüm içgüdülerine
benzer bir şekilde, “yaşam sevgisi” ve "ölüm
sevgisi”nden sözeder. Bunlardan hangisinin ağır
basarak insan davranışını belirlediğini araştırır. Ona
göre, yaşam ve ölüm severlik, Freud’un dediği gibi
doğuştan kazanılmış ve yokedilemez değildir.
İnsanların büyük bir çoğunluğu ölüm sever değildir,
ama özellikle bunalım dönemlerinde umutsuz ölüm
severlerden etkilenirler.

Katlanılmayan bir duygudan kurtulma zorunluluğu o
derece kuvvetlidir ki, kişi uydurma bir çözüm yolunun
dışında bir çözüm yolu bulmayı başaramamaktadır.
“Eğer başka kişiler herhangi bir sebeple bir kişinin
tahripkârlık objesi olamıyorlarsa, o kişinin kendi
benliği derhal tahripkârlık objesi haline
gelivermektedir. Bu belli dereceye ulaştığında intihara
bile girişim edilmektedir.”

Marx’ın yabancılaşma kuramından etkilenen Fromm’a
göre, insan kendini etkin bir şekilde diğer kişilere ve
doğaya bağlayamazsa kendini yitirir, güdüleri de
insan niteliğinden çıkar; sakatlanmış bir yaratık olur.

Fromm’a göre batı toplumlarındaki intiharların
çokluğu, sürüye uyumdaki başarısızlığın nisbi
belirtisidir. İnsanoğlu hem ilerlemeyi hem de
mutluluğu birarada gerçekteştiremez diyen Fromm,
gelecekte intiharların artacağını vurgulamakta, ancak
belli ölçüde de kaderciliğe varmaktadır.

Bir diğer ünlü psikanalist de Karl Menninger’dir.
Menninger daha çok Freud’un temel fikirlerinin
ayrıntılarını açıklamaya girişmiştir.

Menninger’e göre intiharın üç bileşeni vardır ve
bunların hepsi her intihar olayında değişen oranlarda
yeralırlar:

1)     Öldürmek İstemek:
Saldırı, suçlama,
ayıplama, imha,

2)     Öldürülmüş Olmak İstemek:
İtaat, mazoşizm,
kendini ayıplama, kendini suçlama,

3)     Ölmek İstemek:
Umutsuzluk, korku,
yorgunluk,

İntiharda öncelikle adam öldürme istekleri belirir. Bu,
ya kendisi ya da başkası hakkında açık bir şekil
alabilir. İntihar eden kişi bu istekleri açıktan açığa
kendine karşı çevirip, kendini öldürmeye kalkar.
Fakat asıl mesele ölümü istemektir, ancak o zaman
kişi intiharı başarı ile sonuçlandırabilir.

Menninger’e göre yaşın ilerlemesiyle öldürmek
istemek ve öldürülmüş olmak istemek azalır, ölmek
istemek ise artar. Genç yaşlarda girişimlerin
çoğunluğuna işaret eden Menninger’e göre, bunlar
gerçekten ölmek istememektedirler. Bunlarda önemli
olan etken insanlararası ilişkilerdir. Yaşlılarda ise
gerçek intihar oranının arttığına işaret ederken de, bu
yaşlıların ölümü gerçekten istediklerini ve insan-içi
güdülerin önemli olduğunu vurgular.

Shneidman ve Farberow 1957 yılında Los Angeles’ta
Menninger’in hipotezi doğrultusunda yaptıkları bir
araştırmada intihar notlarından şöyle bir sınıflama
yapmışlardır. Bu araştırmada 489 erkek ve 130
kadının bıraktığı intihar notu araştırılmış,
sınıflandırılanmayanlar kategorisinde bulunan 111
erkek ve 25 kadına ait intihar notu kapsam dışı
bırakılarak geriye kalan sadece yüzdeleri alınmıştır.

378 Erkek ve 105 Kadın İntihar Notu
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Tablo II. 2’den de anlaşılacağı gibi arştırma
Menninger’in hipotezini doğrular niteliktedir. İntihar
notu bırakanlar arasında her iki cinsiyette de
öldürmek istemek 20-39 yaş grubunda fazladır; yaşın
ilerlemesi ile bu eğlim azalmaktadır. 40-59 yaşları
arasında öldürülmüş olmak eğlemi fazladır. 60 ve
yukarı yaşlarda ise ölmek istemek artmaktadır.

Menninger’in intihar hakkındaki görüşü, özellikle
intihar girişimlerinin açıklanmasında önemlidir.

Freud’un çağdaşı olan Alfred Adler intihara kalkışan
bireyi, “kendisine zarar verme hayalleri görerek ya da
kendine zarar vererek başkalarını inciten insan”
olarak tarif eder. Saldırının aslında kimse yönelik
olduğu, olaydan en çok kimin üzüldüğünü görmekle
kolayca anlaşılabilir. İntiharcı kendini aşırı düşünen
insandır, başkalarını az düşünür, yaşamaya ve
ölmeye yetenekli değildir.

Adler’e göre -Freud’un aksine- kişiliğin merkezi
bilinçtir. İnsan bilinçli bir varlıktır ve davranışlarının
nedenlerinin, eksikliklerinin, ulaşmak istediği
amaçların neler olduğunun bilincindedir.

İnsan doğanın güçlerine ve hatta bazı hayvan türlerine
oranla zayıf bir varlıktır. Dolayısıyla har insanın
varoluşunda bir eksiklik duygusu bulunur; bu ise
evrenseldir. Bu duygu bireyi güdüleyen bir güç olarak
bireyin eyleme geçmesini sağlar.

Adler, “intiharın, ancak yeterli toplumsal ilgisi
olmayan bir insanın acil bir sorunla karşılaşması
halinde ortaya çıkabileceği”ni belirtiyor. İnsanların
toplumsal ilgilerinin sonuna varmaları, zaten tüm
başarısızlıkların ortak noktasıdır. Bunlar aşagılık
karmaşasının büyğmesinden kaynaklanır. Ona göre
aşagılık karmaşası çocuklukta aile içinde oluştuğunu
vurgular. İntiharcı tipler çocukluklarında aşırı duyarlı
ve şımarık tiplerdir. Güç hayat durumlarıyla
karşılaştıklarında, psikolojik acı nedeniyle çökme,
yıkılma eğilimleri vardır.

Sainsbury de, Adler gibi, toplumdan kopma
duygusunun intiharların oluşumunda en önemli etken
olduğu kanısına varmıştır.

Freud’un diğer bir çağdaşı olan Carl Gustav Jung
Freud’daki kişisel bilinçdışından daha etkili olduğunu
savunduğu “kollektif (ırksal) bilinçdışı” üzerinde ısrarla
durur. Kollektif bilinçdışı bazı hallerde id ve egoyu
gölgede bırakarak etkili olabilir. Jung’un kollektif
bilinçdışı dediği şey ise, insan soyunun yüzyıllar
boyu kalıtımsal olarak getirdiği bir yapıdır. Ona göre,
belki de her ırkta intiharların görülmesinin nedeni bu
olabilir.

İnsanın daima sükuneti araması, ezeli bir ahengi
bütün velveleye tercih etmesi, ölüme karşı olan
arzusundandır. İnsanlık geliştikçe kişinin saldırıları
kendine yönelmektedir. Adam öldürme suçlarının
insanlık tarihinin başlangıç devrelerinde çok olmasını
ve gittikçe azalmasını, buna karşılık intiharların aksi
yönde gelişmesini, Jung kişiliğin ve dolayısıyla
kollektif bilincin gelişmesine bağlamaktadır.

Jung’a göre intiharlar aktif veya pasif, planlı veya
plansız (dürtülü), ilgi çekmek için veya samimi
olabilir. Aktif intihar ölümü planlar; pasif intihar ise
kendini ölüm yoluna koyar.

Bahsedilen tüm bu görüşler, kişiliğin belirli bir
bölümünü ele alarak, bunun diğer bölümler üzerindeki
etkisiyle ilgilenmişler ve sadece kişiye ağırlık
vermişlerdir. Oysa kişi toplumda yaşar, toplum
tarafından yaratılır, şekillendirilir ve neler yapacağı
belirlenir. Bundan dolayı toplumsal faktörleri gözarde
eden tüm görüşler belli ölçüde doğru bile olsalar yine
de eksik ve yetersiz kalırlar.



Bugün 18 ziyaretçi (63 klik) kişi burdaydı!
intiharzamani.tr.gg
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol